Aldatan Eşin Sevgilisinden Tazminat İstenebilir mi?
Türk Medeni Kanunu’nun 185.maddesine göre eşler arasında evlilik birliği evlenmeyle kurulur ve evlilik birliğinin kurulması ile eşler birlikte yaşamak, birbirine sadık kalmak ve yardımcı olmak zorundadırlar. Birine sadık kalmak; içten, sağlam ve güçlü bir bağlılığı gerektirmektedir. Sadakat yükümlülüğü denilince akla ilk olarak cinsel sadakat gelse de; bu boyuta ulaşmamış duygusal ilişki ve yakınlaşmalar, evlilik birliğine zarar verecek alışkanlıklar, eşlerin birbirlerinden gizli işler yapmaları, sır saklamamaları, yalan söylemeleri gibi örneklerde de sadakat yükümlülüğünün ihlali söz konusudur (Badur/Turan Başara, s. 106).
Eşlerden birinin eşini aldatması ya da bir başka üçüncü kişi ile eşine karşı güven sarsıcı davranışlarda bulunması evlilik birliğinin kurulmasının temellerinde yatan başta sadakat yükümlülüğü gereğince kabul edilemez. Aldatılan ya da güven sarsıcı davranışlara maruz kalan eşten bu duruma katlanması ve evlilik birliğini sürdürmesi hiçbir şekilde beklenilemez.
Gerek kanun hükümleri gerekse yüksek mahkeme kararları gereğince, bir başkası ile zinaya varmasa bile güven sarsıcı, aşıkane davranışlarda bulunmak evlilik birliğini temelinden sarsacak nedenler arasında kabul edilmiştir. Bu noktada bu duruma maruz kalan eş evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeni ile eşine karşı boşanma davası açma hakkına sahiptir.
Boşanma davasını açacak olan eş dava dilekçesinde mahkemeden evlilik birliğinin boşanma ile sona erdirilmesinin yanı sıra, yaşadığı elem ve ıstırabın bir nebze de olsa giderilebilmesi için güven sarsıcı davranışlarda bulunan, aldatan eşinin maddi ve manevi tazminat ödemesine karar verilmesini de talep edebilecektir.
Aldatan eşten maddi ve manevi tazminat talep edilebilmesi önünde, yapılanlar daha önceden affedilmediği sürece, hukuken hiçbir engel bulunmamaktadır. Sonuçta sadakat yükümlülüğünün ihlal edilmiş olduğu açık bir şekilde ortadadır. Böyle bir şeyin yaşanması halinde hayatın olağan akışı gereği aldatılan eşin bundan her anlamda etkilenmesi kaçınılmazdır. Ancak bu noktada akla aldatma eyleminin gerçekleşmesine ve/veya güven sarsıcı hareketlere ortak olan üçüncü kişinin herhangi bir hukuki sorumluluğunun bulunup bulunmadığı sorusu gelmektedir. Yani aldatılan eş, kendi eşinden talep edeceği tazminatların yanı sıra aldatma eyleminin bir diğer öznesi olan üçüncü kişiden maddi manevi tazminat talep etme hakkına sahip midir?
Bu konuda Yargıtay’ın ilgili daireleri arasında görüş ayrılığı yaşanmış olması üzerine Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulu tarafından konu ele alınmış ve verilen 2017/5E. ve 2018/7 sayılı ilam ile karara bağlanmıştır. Verilen kararın gerekçe kısmı şu şekildedir:
- “…TMK'nın 185. maddesinin 3. fıkrasından alan eşler arasındaki sadakat yükümlülüğü, evlilik birliğinin taraflarını oluşturan eşlerin birbirlerine karşı ileri sürebilecekleri nispi bir hak olup, eşler bu yükümlülüğün ihlal edilmemesini ancak birbirinden talep edebilirler. Bu doğrultuda aile hukukunda evlilik birliğinin devamı sırasında eşlerden birinin sadakat yükümlülüğüne aykırı davranışına karşı diğer eşin başvurabileceği çeşitli hukuki yollar ve uygulanacak yaptırımlar düzenlenmiştir. Bu yaptırımlardan biri olan ve TMK'nın 174. maddesinin 2. fıkrasındaki düzenlemeye göre "Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevî tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir". BU MADDE GEREĞİNCE MANEVİ TAZMİNAT SADECE KUSURLU OLAN DİĞER EŞTEN VE ANCAK BOŞANMA DAVASI İLE BİRLİKTE İSTENEBİLİR. BİR KİMSENİN EŞİ TARAFINDAN ALDATILMAMAYI İSTEME HAKKI ŞEKLİNDE HERKESE KARŞI İLERİ SÜREBİLECEĞİ MUTLAK BİR KİŞİLİK HAKKI YASALARDA YER ALMADIĞINDAN, aldatma eylemine katılan üçüncü kişinin aldatılan eşin bir mutlak hakkını ihlal etmesi söz konusu değildir. Başka bir anlatımla, evlilik birliğinin tarafı olmayan ve dolayısıyla sadakat yükümlülüğü bulunmayan üçüncü kişinin eşler arasındaki evlilik sözleşmesinden kaynaklanan yükümlülüklere uyma zorunluluğu bulunmamaktadır………. Eşlerden biri yalnızca diğer eşten sadakat yükümlülüğüne uygun davranmasını talep edebilir. Üçüncü kişinin sadakat yükümlülüğünün bulunmaması nedeniyle, evli eşle birlikte olan üçüncü kişinin bu davranışının diğer eşin kişilik haklarına doğrudan bir saldırı niteliğinde olduğu söylenemez…..üçüncü kişinin fiilinin haksız fiil olarak nitelendirilebilmesine olanak bulunmadığından sadece aldatma fiiline iştirak etmesi nedeniyle, aldatan eşle birlikte TBK'nun 61. maddesi çerçevesinde müteselsilen sorumlu tutulabilmesi mümkün değildir…”
Yukarıda gerekçe bölümüne yer verilen Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulu kararından da anlaşılabileceği üzere, aldatma eylemine katılan üçüncü kişinin evlilik birliğinin temel taşlarından olan sadakat yükümlülüğünün bir tarafı olmadığı kabul edilmiştir. Bu kapsamda sadakat yükümlülüğü bulunmayan birinden manevi tazminat talep edilemeyecektir.
Bunun tek istisnası, üçüncü kişinin katıldığı aldatma eylemi ile bağlantılı olmakla birlikte sadakat yükümlülüğünden farklı olarak, bağımsız, özel ve nitelikli bir kişilik hakkı ihlalinin bulunması halidir. Yani üçüncü kişinin doğrudan aldatılan eşin kişilik değerlerine yönelik hukuka aykırı bir fiilde bulunması durumunda örneğin aldatma eylemi ile bağlantılı olarak üçüncü kişinin, aldatılan eşin konut dokunulmazlığını ihlal etmesi, ele geçirdiği bazı özel bilgileri ifşa etmesi, kullandığı söz ve diğer ifadeler ile onur ve saygınlığını zedelemesi gibi hallerde üçüncü kişinin de manevi tazminat sorumluluğunun doğacağına tereddüt bulunmamaktadır. Bunun dışında salt evli bir kişiyle birlikte olmak şeklindeki eyleminden dolayı aldatılan eşin üçüncü kişiden manevi tazminat isteyebilmesi Yargıtay İçtihatları Birleştirme Genel Kurulu tarafından verilen karar uyarınca hukuken mümkün olmayacaktır.
Yasal Uyarı: İşbu makale başka bir internet sitesinde ancak makalenin yer aldığı internet adresi linkini içeren aşağıdaki ifadeye yazının başında veya sonunda belirgin bir şekilde yer verilmesi şartıyla yeniden yayımlanabilir veya basılabilir.
Comments